Hayatlar gördüm, türlü türlü ölümler gördüm. Her ikisi de ince bir çizgiyle birbirine bağlıydı. Ama bilmezdi insanoğlu bu ince çizginin bir gün ansızın kopacağını. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşar, bu ışıklı rüyanın eninde sonunda son bulacağına inanmak istemezdi. Şehrin, o eşsiz parıltısının yerini; uçsuz bucaksız karanlığın kollarına bırakmayacağına kendini inandırarak yaşayıp giderlerdi.

Aldanışlar gördüm, aldatışlar gördüm ikisi de birbirine ince bir çizgiyle bağlıydı. Her aldatılış, bir zamanlar birine veya bir şeye aldanmakla başlamıyor muydu zaten? İnsanın tabiatında vardı aldanıp, aldatılmak ve hatta aldatmak… Sahi Adem’de şeytana aldanıp kovulmamış mıydı cennetten?

Nice sözler gördüm,  hiçbir zaman tutulmayacağı halde verilen; nice yeminler gördüm unutulup giden. Hepsi yeni bir düşünceye, yeni bir fikre gebeydi. Unutulur giderdi doğum gerçekleştikten sonra. Sancısı öyle şiddetliydi ki; tarif bile edilemeyen bir acı kaplardı insanın içini. Doğum gerçekleşmiş olsa bile o acı daima baki kalırdı.

Nice kahkahalar gördüm nice yakarışlar gördüm. İkisi de öyle içtendi ki; hayat ve ölüm arasındaki o ince çizgiye çok yakından tanık oldum. Bir taraf günlük güneşlikti, bir taraf kar, kış, kıyamet…

Bir yakarış doldurdu kulaklarımı, öylesine acı vericiydi ki çivilenip kalmıştım olduğum yerde. Bazen tepkisizlik de bir tepki olabiliyordu. Belki de içinde bir gerçeklik olduğundan dolayı acı da olsa dayanma gücü buldum o an kendimde emin değilim. İlk defa ölüme çok yakındım. Vücudumun buz gibi olduğunu ve nefesimin kesildiğini hissettim. Tüylerim diken diken olmuş;  gözlerimin önündeki yaşam mücadelesine tanıklık etmek durumunda kalmıştım.  Zaman durmuştu adeta ve gerçekler serilmişti boylu boyunca…

Her şey tek bir nefesten mi ibaretti bu hayatta?

Öyleyse bu kadar çabalamak, emek etmek nedendi?

Madem tek bir nefeslik canımız vardı; o halde neden dünya telaşına bu kadar kaptırdık kendimizi?

Neden gerçeklerin perdesini aralamaktan kaçınıp; hayallerimizin gölgesinde zincire vurduk benliğimizi?

Neden kapattık gözlerimizi, neden görmek istemedik hiçbir şeyi?

Neden yüz çevirdik gerçekliğe?

Neden…

Neden…

Neden…

Yine bin bir çeşit soru kafamda peydah olmaya başladı.

Düşüncelerimin denizinde yüzmeyi öğrenemedim henüz ve gittikçe boğuluyorum.

Galiba benim lanetim de bu olsa gerek.